Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

işte bu kadar

  • 1 işte o kadar

    interj. that's the cheese

    Turkish-English dictionary > işte o kadar

  • 2 işte o kadar

    that's flat

    İngilizce Sözlük Türkçe > işte o kadar

  • 3 işte

    işte Verstärkung; da ist …; da!; da …; nun, also; und sieh …;
    işte bak! nun, guck mal!;
    işte bu kadar und mehr nicht; damit wären wir am Ende (unserer Sendung);
    işte bu suretle denn auf diese Weise;
    işte sizin çantanız, hani benimki? da ist Ihre Tasche, wo ist denn meine?

    Türkçe-Almanca sözlük > işte

  • 4 işte

    bax gör, budur; işte bu kadar – bax elə bu qədər
    budur, odur

    Türkçe-Azerice Sözlük > işte

  • 5 bu kadar

    1) so
    \bu kadar da ayrıntılı bilmek istemiyordum bunu! so genau wollte ich es doch nicht wissen!
    \bu kadar da tantana yapma! mach doch nicht solchen Zirkus!
    \bu kadar telaş üzerine seni tamamen unutmuştum über all der Aufregung hatte ich dich ganz vergessen
    \bu kadar uzun ( zaman) nerede kaldı? wo bleibt er nur so lange?
    haydi, bugünlük \bu kadar so, das war's für heute
    hepsi \bu kadar mı? ist das alles?, soll das alles sein?
    işte \bu kadar das war's
    neredeydin \bu kadar zaman? wo warst du so lange?
    2) so viel
    \bu kadar daha noch mal so viel
    \bu kadar parayı neye harcadın? wofür hast du so viel Geld ausgegeben?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > bu kadar

  • 6 вот

    işte; bu kadar,
    zaten
    * * *
    1)

    вот тако́й — şu kadar ( о размере)

    у меня́ вот здесь боли́т — buram ağrıyor

    дай вот э́тих — şunlardan ver

    2) (с мест. и нареч.) işte

    Хаса́н, вот что я тебе́ скажу́ — bak, sana deyim ki Hasan

    вот в чём вопро́с — mesele bunda işte

    вот почему́ он уезжа́ет — gitmesinin nedeni de budur işte

    3) ( в заключение) bu kadar, işte

    вот все, что я хоте́л тебе́ сказа́ть — benim sana diyeceğim bu kadar

    вот (ведь) ты всегда́ так! — her zaman böyle yaparsın zaten!

    5) (выражает удивление, восторг, одобрение) amma

    вот нагле́ц! — amma küstah herif!

    вот так сказа́л! — amma da yaptın ha!

    вот пре́лесть! — amma güzel şey!

    вот так ма́стер! — ирон. şu ustaya bak hele!

    вот ма́стер так ма́стер! — usta dediğimiz / dediğin böyle olur (işte)!

    вот уж спля́шет так спля́шет! — bir oynar ama pir oynar!

    вот и верь ему́ (по́сле э́того)! — ona sen yine inan!

    вот и пове́рь тако́му (челове́ку)! — böyle bir adama gel de inan!

    ••

    вот ви́дишь! — görüyorsun ya!

    вот ви́дишь, а ты не ве́рил — gördün ya, bir de inanmıyorsun

    не пойду́, вот и все! — gitmem işte!

    вот так(-то)! — (ya,) böyle işte!

    вот тебе́ (и) раз / на! — hoppala!

    вот тебе́ и приле́жный учени́к! — al sana çalışkan öğrenci!

    вот уж мно́го лет как... — yıllar var ki...

    вот вам еще оди́н приме́р — alın bir örnek daha

    Русско-турецкий словарь > вот

  • 7 that's the cheese

    işte o kadar, doğrusu bu

    English-Turkish dictionary > that's the cheese

  • 8 that's the cheese

    işte o kadar, doğrusu bu

    English-Turkish dictionary > that's the cheese

  • 9 доходить

    varmak,
    ulaşmak
    * * *
    несов.; сов. - дойти́
    1) врз varmak, ulaşmak; gelmek

    мы дошли́ до вокза́ла за де́сять мину́т — gara on dakikada vardık

    письмо́ дошло́ по назначе́нию — mektup yerine ulaştı

    письмо́ до него́ не дошло́ — mektup eline geçmedi

    дойти́ до на́ших дней — günümüze kadar gelmek, bugüne (ayakta) kalmak (о памятниках и т. п.); günümüze kadar sürüp gelmek (о вражде и т. п.)

    после́днее доше́дшее до нас письмо́ писа́теля — yazarın bize ulaşan son mektubu

    э́ти слу́хи доходи́ли и до нас — bu söylentiler bizim kulağımıza da geliyordu

    доходи́ть до коле́н — diz hizasına gelmek (о воде и т. п.)

    сюда́ ве́тер не дохо́дит — burasını rüzgar tutmuyor

    о́чередь дошла́ до нас — sıra bize geldi

    де́ло дошло́ до того́, что... — iş o hale geldi ki,...

    де́ло дошло́ до дра́ки — iş dövüşmeye kadar vardı

    а когда́ де́ло дохо́дит до де́нег,... — iş paraya geldi mi,...

    он дошёл до того́, что... — o hale geldi ki...

    до чего́ он дошёл! — ne hale düştü!

    он дошёл до утвержде́ния, что... —... iddia edecek kadar ileri gitti

    вот до чего́ он дохо́дит в свои́х обвине́ниях — suçlamalarını işte buna kadar uzatıyor

    кома́нда дошла́ до фина́ла — takım finale yükseldi

    2) разг. ( становиться понятным) intikal etmek

    до него́ не дошло́ — intikal edemedi

    до него́ пло́хо / сла́бо дохо́дит — intikali azdır, intikal kudreti zayıftır

    наконе́ц-то сего́дня до него́ дошло́ — nihayet bugün kafasına dank etti

    3) прост. (ослабевать, обессилевать) bitmek
    ••

    у меня́ до э́того ру́ки не дохо́дят — buna elim değmiyor

    Русско-турецкий словарь > доходить

  • 10 sein

    sein <ist, war, gewesen> [zaın]
    1. vi sein
    mir ist kalt üşüdüm;
    bist du's? sen misin?;
    wir sind Freunde biz arkadaşız;
    sie ist Türkin o, Türk(tür);
    ich bin aus Dortmund ben Dortmund'danım;
    ich bin 25 ben 25'im;
    zwei und zwei ist vier iki iki daha dört eder;
    sie ist Polizistin o kadın polistir;
    seien Sie ( mir) nicht böse, aber... bana kızmayın ama...;
    es wäre besser gewesen, ...... daha iyi olacaktı;
    wie wäre es mit einem Bier? bir bira içsek nasıl olur?;
    nun sei doch nicht so! öyle naz yapmasana!;
    ist es nicht so? öyle değil mi?;
    es ist nichts bir şey yok;
    das war's işte bu kadar;
    mir ist heute nicht nach Kuchen ( fam) bugün canım pasta çekmiyor;
    mir ist schlecht iyi değilim;
    mir ist schwindlig başım dönüyor;
    mir ist, als hätte ich Stimmen gehört sanki sesler duymuşum gibi geldi;
    lass es \sein! bırak!, yapma!;
    es sei denn, dass... meğerki;
    wie dem auch sei nasıl olursa olsun
    2) ( Zustand)
    sie ist verheiratet o evli(dir)
    3) (vorhanden \sein) (mevcut) olmak, bulunmak;
    ist da jemand? orada [o burada] kimse var mı?;
    es waren viele Leute da orada çok insan vardı;
    es war einmal... bir varmış...
    4) ( sich befinden) bulunmak, olmak;
    sie sind in Deutschland Almanyadalar;
    wo warst du so lange? neredeydin bu kadar zaman?
    es ist 14.30 Uhr saat 14.30;
    heute ist Montag bugün pazartesi;
    es ist Juni hazirandayız;
    es ist sonnig/heiß hava güneşli/sıcak;
    das ist über 10 Jahre her bunun üstünden 10 yıl geçti;
    morgen sind es 10 Jahre, dass wir uns kennen yarın tanıştığımızın onuncu yıldönümü
    6) ( geschehen) olmak;
    muss das \sein? bunun olması zorunlu mu?;
    kann \sein! olabilir!;
    was ist? ne var?;
    ist was? bir şey mi var?;
    sei's drum! haydi öyle olsun!; ( es macht nichts) fark etmez!
    7) ( Hilfsverb)
    sie sind schwimmen ( gegangen) yüzmeye gittiler;
    ich bin krank gewesen hastaydım;
    2. [zaın] pron ( adjektivisch) onun;
    \sein Sohn/Auto onun oğlu/otosu;
    \seine Kinder/Freundin onun çocukları/kız arkadaşı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sein

  • 11 все

    her şey; hep; hâlâ; sırf
    * * *
    I все
    мест.
    1) см. весь
    2) → сущ., мн. herkes
    II всё
    мест.
    1) см. весь
    2) → сущ., с herşey

    все, что на́до — ne gerekse hepsi

    все э́то изве́стно — bütün bunlar bilinen şeyler

    все э́то спле́тни — bunlar hep dedikodu

    э́то ещё не все — dahası var

    III всё
    нареч.
    1) (всегда, постоянно) hep
    2) ( до сих пор) hâlâ
    3) (только, исключительно) sırf
    4) в соч., усил.

    все смеле́е и смеле́е — gittikçe / giderek artan bir cesaretle

    все реши́тельнее — giderek daha kararlı

    все возраста́ющая роль нау́ки — bilimin giderek artan rolü

    все увели́чивающиеся долги́ — arttıkça artan borçlar

    больно́му станови́лось все лу́чше и лу́чше — hasta iyileştikçe iyileşiyordu

    ••

    все равно́ — nasıl olsa

    он все равно́ уе́дет — nasıl olsa gidecek

    все равно́ узна́ем — nasıl olsa öğreniriz

    Русско-турецкий словарь > все

  • 12 that's that

    (an expression used to show that a decision has been made, that something has been completed, made impossible etc: He has said that we can't do it, so that's that.) işte o kadar, mesele kapanmıştır

    English-Turkish dictionary > that's that

  • 13 basta

    basta ['basta] interj
    und damit \basta! yeter artık!, işte bu kadar!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > basta

  • 14 так

    1) нареч. ( таким образом) böyle; öyle; şöyle; böylece; öylece; şöylece

    он (и́менно) так сказа́л — böyle söyledi

    отве́чу так:... — şöyle cevap vereceğim...

    так мы и сде́лал и / поступи́ли — öyle de yaptık

    так (оно́) и произошло́ / случи́лось — nitekim öyle oldu

    вот так он и око́нчил шко́лу — işte böylece okulu bitirdi

    пиши́ так, что́бы бы́ло поня́тно — anlaşılacak tarzda yaz

    он сел так, что́бы ви́деть нас — bizi görecek şekilde oturdu

    хлеб так и оста́лся на поля́х — ekinler tarlada olduğu gibi kaldı

    он э́то де́лал не так — bunu başka türlü yapardı

    э́та кампа́ния зако́нчилась так же неожи́данно, как и начала́сь — bu kampanya başladığı gibi ani biçimde sona erdi

    2) нареч. (до такой степени, настолько) o kadar, öylesine; böylesine; şöylesine

    го́род так измени́лся, что... — şehir öylesine değişmiş ki,...

    раз уж ты так наста́иваешь,... — madem ki bu kadar ısrar ediyorsun...

    он так похуде́л, что... — öyle zayıfladı ki,...

    я так обра́довался! — bir sevindim ki!

    я так соску́чился по тебе́! — seni bir göresim geldi ki sorma!

    он так чита́ет Пу́шкина - заслу́шаешься! — bir Puşkin okuyuşu var ki, tadına doyulmaz!

    она́ так испуга́лась, что... — öylesine / o kadar korktu ki,...

    3) нареч., в соч.

    э́то тебе́ так не пройдёт! (будешь наказан)senin yanına kalmaz bu!

    я про́сто так спроси́л — sordum işte...

    5) союз (в таком случае, тогда) öyleyse, o halde

    ре́шил, так поезжа́й — karar verdinse git (öyleyse)

    6) частица, разг. ( ничего особенного) hiç; şöyle böyle

    что с тобо́й? - Так... — neyin var?- Hiç...

    как карти́на? - Так, сре́дняя — filim nasıl? - Şöyle böyle olanlardan

    так ты его зна́ешь? — onu tanıyorsun ha?

    так о чём я говори́л? — ne diyordum?

    так вы придёте? — peki, gelir misiniz?

    8) союз (но, да) ama

    я пое́хал бы, так де́нег нет — giderdim ama param yok

    9) частица усил., в соч.

    а я так ду́маю, что он непра́в — bana sorsan haklı değil(dir) derim

    вот э́то тра́ктор так тра́ктор! — traktör dediğin / dediğimiz böyle olur işle!

    лет так пять (уже́) бу́дет — şöyle böyle beş yıl var / oldu

    11) частица (например, к примеру) söz gelişi

    так, наприме́р — örneğin

    ••

    за такпрост. babasının hayrına ( даром), bedava(dan)

    я и так уста́л — zaten yorgunum

    раз / когда́ так — öyleyse

    так бы и полете́л! — öyle geldi ki havalanıp uçayım!

    вот так(-то), сыно́к! — işle böyle, evlat!

    говорю́ ему́, что так и так (мол), что... — ona durum böyle böyle,... diyorum

    он так себе́ челове́к — o şöyle böyle bir adam

    так-то оно так, но... — см. оно

    ра́зве не так? — öyle değil mi? yanlış mı?

    мы так и́ли и́наче́ не оста́лись бы здесь — nasıl olsa burada kalmayacaktık

    так как — çünkü,...dığından,...dığı için

    Русско-турецкий словарь > так

  • 15 so

    so
    1. adv öyle, böyle, şöyle; (auf diese Weise) bu/o şekilde, bu/o tarzda; (damit, dadurch) böylece, böylelikle, bu sayede; (solch) bu gibi;
    so genannt … adı verilen;
    so groß wie … kadar/gibi büyük;
    so ein(e) böyle bir;
    so ist es! tam öyle!;
    so oder so öyle veya böyle;
    so sehr o kadar çok;
    so viel wie möglich olabildiğince çok;
    doppelt so so viel ( wie -nin) iki katı;
    so viel steht fest bu kadarı kesin;
    so weit (bis jetzt) bu ana kadar; (bis hier) buraya kadar;
    so weit sein hazır olmak;
    es ist so weit vakit tamam;
    so wenig wie möglich mümkün olduğu kadar ( oder olabildiğince) az;
    und so weiter ve saire;
    oder so etwas ya da öyle bir şey;
    oder so ya da buna benzer bir şey
    2. konj (deshalb, daher) bu yüzden, bunun için;
    so leid es mir tut maalesef ama
    3. int so! işte!; harika! (fertig) tamam!;
    ach so! ha!, demek öyle!;
    (na) so was!

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > so

  • 16 da

    da [da:]
    I adv
    1) ( dort) orada; ( hier) burada;
    \da draußen dışarıda;
    \da kommt er işte geliyor;
    \da, wo...... bulunan yerde;
    \da drüben şurada;
    \da oben/unten orada yukarıda/aşağıda;
    gehen sie \da herum oradan gidiniz;
    \da ist/sind... orada... var;
    gibst du mir bitte mal das Buch? — \da! kitabı lütfen bana bir verir misin? — işte!
    2) ( zeitlich)
    es ist zwei Jahre her, \da haben sie die Kirche restauriert kiliseyi restore edeli iki yıl oldu;
    als ich das machte, \da war ich noch ein Kind bunu yaptığımda henüz bir çocuktum;
    \da fällt mir gerade ein, ... aklıma gelmişken...;
    von \da an ondan sonra
    3) ( in diesem Falle) bu durumda;
    \da haben Sie aber nicht Recht ama bunda haklı değilsiniz;
    und \da wagst du es noch zu kommen? ve bu durumda gelmeyi göze alıyor musun?;
    \da kannst du lange warten! ( fam) bekle yârin köşesini!, daha çok beklersin!
    4) ( vorhanden)
    \da sein olmak; ( vorrätig) bulunmak;
    es ist niemand \da burada kimse yok;
    ich bin gleich wieder \da hemen geri geliyorum;
    war Thomas gestern \da Thomas dün burada mıydı?;
    ist noch Milch \da? (biraz) daha süt var mı?;
    das stellt alles \da Gewesene in den Schatten bu, şimdiye kadar gelmiş geçmiş her şeyi gölgede bırakır;
    \da ist er işte orada
    \da sein für jdn birisi için hazır bulunmak;
    er ist immer für mich \da onun benim için her zaman vakti var
    II konj
    1) ( weil) çünkü, -diği için;
    es geht nicht, \da die Zeit nicht reicht olmaz, çünkü vakit yetmez, vakit yetmediği için olmaz, vakit yetmediğine göre olmaz
    2) ( geh) ( als, wenn)
    sehnsüchtig erwartet er die Stunde, \da sie bei ihm sein wird yanında olacağı saati hasretle [o dört gözle] bekliyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > da

  • 17 что

    I мест. - чего́, чему́, чем, о чём
    1) вопр. ne

    что с тобо́й? — neyin / nen var?

    что у вас с рука́ми? — ellerinizin hali ne?

    что с ним происхо́дит? — ne oluyor ona?

    в чём де́ло? — ne var? ne oldu?

    что тут смешно́го? — bunda gülünecek ne var?

    в чём причи́на неуда́чи? — başarısızlığın nedeni nedir?

    что тебе́ (в нём / в ней) понра́вилось? — nesini beğendin?

    в чём его́ обвини́ли? — ne yapmakla suçlandı?

    за что его́ уво́лили? — neden dolayı azledildi?

    2) относ. şu

    сде́лайте вот что:... — şunu yapın:...

    вот что я тебе́ скажу́:... — sana diyeceğim şu:...

    что ни де́лай, на него́ не угоди́шь — her ne yapsan ona yaranamazsın

    что ни говори́,... — sen ne dersen de,...

    3) → сказ. nasıl

    что больно́й? — hasta nasıl?

    что пого́да? - По́ртится — hava nasıl? - Bozuyor

    4) вопр., нареч. ( почему) ne, neye, niye, niçin

    что / чего́ ты торо́пишься? — ne acele ediyorsun?

    чего́ ты ждёшь / ме́длишь? — ne duruyorsun?

    а чего́ его́ ждать? — ne var onu bekleyecek?

    и чего́ я его́ не послу́шал? — ne dedim de onu dinlemedim?

    что ж ты тогда́ не сообщи́л? — öyle de niye haber vermedin?

    что он так кричи́т? — neden böyle bağırıyor?

    чего́ ты ле́зешь / вме́шиваешься? — sen ne karışıyorsun?

    спроси́, чего́ она́ пла́чет? — neye ağlıyor, bir sor

    5) вопр., относ., разг. ( сколько) ne, kaç

    во что э́то обойдётся? — kaça çıkar (bu)?

    что возьмёшь за па́ру? — çiftine ne istiyorsun?

    что сто́ят все его́ обеща́ния?! — vaitlerinin tümü kaç para eder ki?!

    что бы́ло сил — olanca / var gücü ile

    что то́лку / про́ку? — neye yarar?

    6) относ. ( который)...daki

    дом, что стои́т на углу́ — köşe başındaki ev / apartman

    7) неопр., разг. ( что-нибудь) bir şey

    чуть что - сра́зу сообщи́ — bir şey olursa derhal haber ver

    е́сли что зна́ешь - говори́ — bir bildiğin varsa söyle

    чего́ там то́лько нет! — orada neler yok neler! orada yok yok!

    чего́ он то́лько не наговори́л! — söylemedik lakırdı bırakmadı

    чего́ они́ то́лько не де́лали ра́ди э́того! — bunun için neler yapmazlardı ki!

    что наро́ду-то на пло́щади! — meydan mahşer gibi! meydan kalabalık mı kalabalık!

    9) относ. ne

    расска́зывай то, что ви́дел — ne gördüysen onu anlat

    всё то, что сде́лано... — yapılanların tümü...

    всё то, что им напи́сано... — onun yazdıklarının tümü...

    пе́рвое, что прихо́дит на ум,... — ilk akla gelen,...

    пе́рвое, что броса́ется в глаза́,... — ilk göze çarpan şey...

    он сде́лал всё, что мог — yapabileceğini yaptı, elinden ne geldiyse yaptı

    здесь есть всё, что ну́жно — ne lazımsa burada hepsi var

    он трудолюби́в, чего́ нельзя́ сказа́ть о его́ бра́те — kendisi çalışkandır, kardeşi için ise aynı şey söylenemez

    бери́ что хо́чешь — istediğini al, ne istiyorsan onu al

    с ним произошло́ то, чего́ он бо́льше всего́ опаса́лся — en çok korktuğu başına geldi

    э́то все, что я могу́ сказа́ть — söyleyeceklerim bundan ibaret

    и что са́мое ва́жное,... — en önemlisi de,...

    и что ещё ху́же,... — daha da kötüsü,...

    10) вопр. ( при переспросе) efendim?

    что ты?, что вы? — efendim?

    ••

    э́то ты писа́л? - Да, а что? — sen mi yazdın bunları? - Evet, ne olmuş?

    а что, ра́зве непра́вильно? — ne olmuş, yanlış mı?

    на что тебе́ э́ти де́ньги? — ne yapacaksın bu parayı?

    а адвока́т-то на что? — avukat ne güne duruyor?

    уж на что он терпели́в, и то не вы́держал — her ne kadar sabırlıysa da dayanamadı

    остава́ться здесь не́ к чему — burada kalmakta bir mana yok, burada kalmaya gerek yok

    ни за что не прощу́! — asla affetmeyeceğim!

    ни за что на све́те — dünyada

    поги́бнуть ни за́ что ни про́ что — güme gitmek

    э́то совсе́м ни к чему́ — buna hiç gerek yok

    верну́ться ни с чем — eli boş dönmek

    при чём тут маши́на? — arabanın bununla ne ilgisi var?

    что поде́лаешь / де́лать,... — ne yaparsın,...

    что э́то за стано́к? — bu ne tezgahı?

    что э́то за стано́к? — bu ne biçim tezgah (böyle)?

    ну что ты за челове́к?! — sen ne adamsın be!

    ты до́ктор, что ли? — sen doktor musun, nesin?

    да что ты?! что ты говори́шь?! — yok canım? deme!

    пойти́ (мне) в кино́, что ли? — sinemaya mı gitsem (ne etsem?)

    с чего́ бы э́то? — sebebi ne ola ki?

    II союз
    1) ki

    я хочу́ сказа́ть, что... — şunu söylemek isterim ki,...

    изве́стие о том, что он прие́хал — (onun) geldiği haberi

    ду́маю, что он вернётся — döner sanırım

    я так уста́л, что... — o kadar yoruldum ki,...

    река́ така́я широ́кая, что... — nehir o kadar geniştir ki,...

    тот факт / то обстоя́тельство, что рабо́та завершена... — işin tamamlanmış olması...

    2) ki

    что ни день, то дождь — gün geçmez ki yağmur yağmasın

    что ни уви́дит, про́сит — her ne görse ister

    у него́ что ни удар, то ве́рный гол — bir şut çekti mi sağlam gol

    3) уст. ( словно) gibi

    лёгкий, что пёрышко — tüy gibi hafif

    4) (ли... ли) ha... ha...;... olsun,... olsun

    что так, что э́так- всё равно́ — ha öyle ha böyle, ikisi de bir

    что до́ма, что на рабо́те... — evde olsun, işte olsun...

    Русско-турецкий словарь > что

  • 18 -то

    в соч.

    да, э́то не так-то про́сто — bu, o kadar da kolay değil

    э́того-то он и боя́лся — korktuğu da buydu zaten

    поня́ть-то я по́нял, но... — anlamasına anladım amma...

    че́стный-то он че́стный, но... — namusuna namusludur amma...

    ве́рно-то оно ве́рно, то́лько... — doğru olmaya doğru, fakat...

    кто, э́то я-то ма́ло рабо́таю?! — Kim? Ben mi az çalışıyorum?!

    ничего́-то ты не по́нял! — hiç ama hiç bir şey anlamamışsın!

    не так-то легко́ примири́ть э́ти то́чки зре́ния — bu bakış açıları kolay kolay uzlaştırılamaz

    где-то он сейча́с? — oğlan kim bilir nerelerde?

    а та́к-то он о́чень до́брый (челове́к) — yoksa çok iyi kalpli insandır

    стрело́к-то он хоро́ший, да... — nişancılığına gayet nişancı, yalnız...

    бога́тая-то страна́ бога́тая, то́лько / да... — ülke zenginliğine zengin, amma...

    мы-то ещё что,... — biz yine neyse ne,...

    в э́том-то и де́ло — iş onda işte

    вот та́к-то! — işte böyle!

    таки́е-то и таки́е-то (ли́ца) — şu şu kimseler

    Русско-турецкий словарь > -то

  • 19 içeri

    1. - yi
    1) вну́тренность

    odanın içerisi sıcak — в ко́мнате жа́рко

    odanın içerisi bu kadar adam almaz — ко́мната не вмести́т сто́лько люде́й

    içeri bırakmak / sokmak — впуска́ть

    içeri(ye) girmek — войти́

    2) разг. се́рдце, душа́
    3) прост. тюрьма́

    içeriye atmak / almak / tıkmak — посади́ть в тюрьму́

    içeriye düşmek — угоди́ть за решётку

    2. - yi
    вну́тренний

    içeri odadan sesler geliyor — из да́льней ко́мнаты слы́шатся голоса́

    3. - yi

    içeride — внутри́

    içeriden — изнутри́

    ••
    - bu işte bir milyar lira içeri girdim
    - içeride olmak

    Türkçe-rusça sözlük > içeri

  • 20 yetişmek

    догна́ть доста́ть достига́ть поспе́ть
    * * *
    -e
    1) догоня́ть; успева́ть; подоспева́ть; приходи́ть во́время

    bu trene yetişmeyiz — на э́тот по́езд мы не успева́ем

    size yetişemem — мне за ва́ми не угна́ться

    2) заверша́ть, успева́ть (к сроку что-л. сделать)

    bu kostüm yarına yetişmeli — э́тот костю́м до́лжен быть гото́в к за́втрашнему дню

    3) дотя́гиваться, достава́ть

    ben o dala yetişemem — я не могу́ доста́ть до той ве́тки

    bu ip kuyunun dibine yetişmez — э́та верёвка не доста́нет до дна коло́дца

    4) справля́ться, оси́ливать (работу и т. п.)

    ben bu kadar işe yetişemem — я не могу́ спра́виться с таки́м коли́чеством рабо́ты

    5) хвата́ть, быть доста́точным

    bu para yetişir — э́тих де́нег хва́тит

    6) успе́ть уви́деть; заста́ть

    ben dedeme yetiştim, torunlarıma da — я успе́л уви́деть и де́душку и мои́х вну́ков

    bol zamanına yetişti — он заста́л лу́чшие времена́

    7) произраста́ть; разводи́ться, расти́

    dağ eteklerinde yetişen bağlar — виногра́дники, расту́щие на го́рных скло́нах

    Türkiye'de başlıca ne yetişir? — что, в основно́м, произраста́ет в Ту́рции?

    8) спеши́ть

    imdada yetişmek — поспеши́ть на по́мощь

    9) получа́ть образова́ние, обуча́ться

    işte bu kadronun içinde yetişecektim ben — я и до́лжен был обуча́ться среди́ э́тих специали́стов

    10) вы́расти, стать взро́слым / совершенноле́тним
    ••
    - yetişin!

    Türkçe-rusça sözlük > yetişmek

См. также в других словарях:

  • VESSELÂM — İşte o kadar, artık bitti, bundan sonra selâm. (Bak: Selâm …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TERCEME — (Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.( Elhamdülillah bir Cümle i Kur aniyyedir. Bunun en kısa mânası, ilm i Nahiv ve Beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur: $Yâni: Ne kadar hamd ve …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • çocuk — is., ğu 1) Küçük yaştaki oğlan veya kız Çocuğun bir sütninesi vardı. R. H. Karay 2) Soy bakımından oğul veya kız, evlat Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış. B. R. Eyuboğlu 3) Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vesselam — ünl., Ar. vesselām İşte o kadar, son söz şudur anlamlarında kullanılan bir söz İşsizlik kötü şey vesselam! O. V. Kanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • al (veya alın) — işte Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Ajda Pekkan — (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Diskografie 2.1 Alben 2.2 …   Deutsch Wikipedia

  • Pekkan — Ajda Pekkan (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Jugend 2 Anfänge 3 Diskografie 3.1 Alben …   Deutsch Wikipedia

  • parmak — is., ğı, anat. 1) İnsanda ve bazı hayvanlarda ellerin ve ayakların son bölümünü oluşturan, boğumlu, oynak, uzunca organların her biri Uzun, sinirli parmakları locanın kenarında uzanmış, boksörün kulağını koparıyordu. R. N. Güntekin 2) sf. Eni bu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Mustafa Sandal — Birth name Mustafa Sandal Born January 11, 1970 (1970 01 11) (age 41) Origin Istanbul, Turkey Genres …   Wikipedia

  • sórta — e ž (ọ̑) navadno s prilastkom 1. kulturne rastline iste vrste, ki se v določenih lastnostih razlikujejo od drugih kulturnih rastlin iste vrste, zvrst: ta sorta pšenice se je izrodila; uvajati, vzgajati nove sorte; krompirjeve sorte; sorte… …   Slovar slovenskega knjižnega jezika

  • Mehmet Akif Ersoy — Nom de naissance Mehmet Ragif Naissance 20 décembre 1873 İstanbul, Empire ottoman Décès 27 décembre 1936 (à 63 ans) İstanbul, Turquie Nationalité …   Wikipédia en Français

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»