-
1 işte o kadar
interj. that's the cheese -
2 işte o kadar
that's flat -
3 işte
işte Verstärkung; da ist …; da!; da …; nun, also; und sieh …;işte bak! nun, guck mal!;işte bu kadar und mehr nicht; damit wären wir am Ende (unserer Sendung);işte bu suretle denn auf diese Weise;işte sizin çantanız, hani benimki? da ist Ihre Tasche, wo ist denn meine? -
4 işte
bax gör, budur; işte bu kadar – bax elə bu qədərbudur, odur -
5 bu kadar
1) so\bu kadar da ayrıntılı bilmek istemiyordum bunu! so genau wollte ich es doch nicht wissen!\bu kadar da tantana yapma! mach doch nicht solchen Zirkus!\bu kadar telaş üzerine seni tamamen unutmuştum über all der Aufregung hatte ich dich ganz vergessen\bu kadar uzun ( zaman) nerede kaldı? wo bleibt er nur so lange?haydi, bugünlük \bu kadar so, das war's für heutehepsi \bu kadar mı? ist das alles?, soll das alles sein?işte \bu kadar das war'sneredeydin \bu kadar zaman? wo warst du so lange?2) so viel\bu kadar daha noch mal so viel\bu kadar parayı neye harcadın? wofür hast du so viel Geld ausgegeben? -
6 вот
işte; bu kadar,zaten* * *1)вот тако́й — şu kadar ( о размере)
у меня́ вот здесь боли́т — buram ağrıyor
дай вот э́тих — şunlardan ver
2) (с мест. и нареч.) işteХаса́н, вот что я тебе́ скажу́ — bak, sana deyim ki Hasan
вот в чём вопро́с — mesele bunda işte
вот почему́ он уезжа́ет — gitmesinin nedeni de budur işte
3) ( в заключение) bu kadar, işteвот все, что я хоте́л тебе́ сказа́ть — benim sana diyeceğim bu kadar
4) ( усиливает значение последующего слова) zatenвот (ведь) ты всегда́ так! — her zaman böyle yaparsın zaten!
5) (выражает удивление, восторг, одобрение) ammaвот нагле́ц! — amma küstah herif!
вот так сказа́л! — amma da yaptın ha!
вот пре́лесть! — amma güzel şey!
вот так ма́стер! — ирон. şu ustaya bak hele!
вот ма́стер так ма́стер! — usta dediğimiz / dediğin böyle olur (işte)!
вот уж спля́шет так спля́шет! — bir oynar ama pir oynar!
вот и верь ему́ (по́сле э́того)! — ona sen yine inan!
вот и пове́рь тако́му (челове́ку)! — böyle bir adama gel de inan!
••вот ви́дишь! — görüyorsun ya!
вот ви́дишь, а ты не ве́рил — gördün ya, bir de inanmıyorsun
не пойду́, вот и все! — gitmem işte!
вот так(-то)! — (ya,) böyle işte!
вот тебе́ (и) раз / на! — hoppala!
вот тебе́ и приле́жный учени́к! — al sana çalışkan öğrenci!
вот уж мно́го лет как... — yıllar var ki...
вот вам еще оди́н приме́р — alın bir örnek daha
-
7 that's the cheese
işte o kadar, doğrusu bu -
8 that's the cheese
işte o kadar, doğrusu bu -
9 доходить
varmak,ulaşmak* * *несов.; сов. - дойти́1) врз varmak, ulaşmak; gelmekмы дошли́ до вокза́ла за де́сять мину́т — gara on dakikada vardık
письмо́ дошло́ по назначе́нию — mektup yerine ulaştı
письмо́ до него́ не дошло́ — mektup eline geçmedi
дойти́ до на́ших дней — günümüze kadar gelmek, bugüne (ayakta) kalmak (о памятниках и т. п.); günümüze kadar sürüp gelmek (о вражде и т. п.)
после́днее доше́дшее до нас письмо́ писа́теля — yazarın bize ulaşan son mektubu
э́ти слу́хи доходи́ли и до нас — bu söylentiler bizim kulağımıza da geliyordu
доходи́ть до коле́н — diz hizasına gelmek (о воде и т. п.)
сюда́ ве́тер не дохо́дит — burasını rüzgar tutmuyor
о́чередь дошла́ до нас — sıra bize geldi
де́ло дошло́ до того́, что... — iş o hale geldi ki,...
де́ло дошло́ до дра́ки — iş dövüşmeye kadar vardı
а когда́ де́ло дохо́дит до де́нег,... — iş paraya geldi mi,...
он дошёл до того́, что... — o hale geldi ki...
до чего́ он дошёл! — ne hale düştü!
он дошёл до утвержде́ния, что... —... iddia edecek kadar ileri gitti
вот до чего́ он дохо́дит в свои́х обвине́ниях — suçlamalarını işte buna kadar uzatıyor
кома́нда дошла́ до фина́ла — takım finale yükseldi
2) разг. ( становиться понятным) intikal etmekдо него́ не дошло́ — intikal edemedi
до него́ пло́хо / сла́бо дохо́дит — intikali azdır, intikal kudreti zayıftır
наконе́ц-то сего́дня до него́ дошло́ — nihayet bugün kafasına dank etti
3) прост. (ослабевать, обессилевать) bitmek••у меня́ до э́того ру́ки не дохо́дят — buna elim değmiyor
-
10 sein
sein <ist, war, gewesen> [zaın]mir ist kalt üşüdüm;bist du's? sen misin?;wir sind Freunde biz arkadaşız;sie ist Türkin o, Türk(tür);ich bin aus Dortmund ben Dortmund'danım;ich bin 25 ben 25'im;zwei und zwei ist vier iki iki daha dört eder;sie ist Polizistin o kadın polistir;es wäre besser gewesen, ...... daha iyi olacaktı;wie wäre es mit einem Bier? bir bira içsek nasıl olur?;nun sei doch nicht so! öyle naz yapmasana!;ist es nicht so? öyle değil mi?;es ist nichts bir şey yok;das war's işte bu kadar;mir ist heute nicht nach Kuchen ( fam) bugün canım pasta çekmiyor;mir ist schlecht iyi değilim;mir ist schwindlig başım dönüyor;mir ist, als hätte ich Stimmen gehört sanki sesler duymuşum gibi geldi;lass es \sein! bırak!, yapma!;es sei denn, dass... meğerki;wie dem auch sei nasıl olursa olsun2) ( Zustand)sie ist verheiratet o evli(dir)3) (vorhanden \sein) (mevcut) olmak, bulunmak;ist da jemand? orada [o burada] kimse var mı?;es waren viele Leute da orada çok insan vardı;es war einmal... bir varmış...4) ( sich befinden) bulunmak, olmak;sie sind in Deutschland Almanyadalar;wo warst du so lange? neredeydin bu kadar zaman?5) ( mit Zeitangabe)es ist 14.30 Uhr saat 14.30;heute ist Montag bugün pazartesi;es ist Juni hazirandayız;es ist sonnig/heiß hava güneşli/sıcak;es ist schlechtes Wetter hava kötü;das ist über 10 Jahre her bunun üstünden 10 yıl geçti;morgen sind es 10 Jahre, dass wir uns kennen yarın tanıştığımızın onuncu yıldönümü6) ( geschehen) olmak;muss das \sein? bunun olması zorunlu mu?;kann \sein! olabilir!;was ist? ne var?;ist was? bir şey mi var?;sei's drum! haydi öyle olsun!; ( es macht nichts) fark etmez!7) ( Hilfsverb)sie sind schwimmen ( gegangen) yüzmeye gittiler;ich bin krank gewesen hastaydım;er ist bewusstlos geworden bayıldı;sie ist verurteilt worden mahkûm oldu;wenn er nicht gewesen wäre o olmasaydı\sein Sohn/Auto onun oğlu/otosu;\seine Kinder/Freundin onun çocukları/kız arkadaşı -
11 все
her şey; hep; hâlâ; sırf* * *I всемест.1) см. весь2) → сущ., мн. herkesII всёмест.1) см. весь2) → сущ., с herşeyвсе, что на́до — ne gerekse hepsi
все э́то изве́стно — bütün bunlar bilinen şeyler
все э́то спле́тни — bunlar hep dedikodu
III всёэ́то ещё не все — dahası var
нареч.1) (всегда, постоянно) hep2) ( до сих пор) hâlâ3) (только, исключительно) sırf4) в соч., → усил.все смеле́е и смеле́е — gittikçe / giderek artan bir cesaretle
все реши́тельнее — giderek daha kararlı
все возраста́ющая роль нау́ки — bilimin giderek artan rolü
все увели́чивающиеся долги́ — arttıkça artan borçlar
больно́му станови́лось все лу́чше и лу́чше — hasta iyileştikçe iyileşiyordu
••все равно́ — nasıl olsa
он все равно́ уе́дет — nasıl olsa gidecek
все равно́ узна́ем — nasıl olsa öğreniriz
-
12 that's that
(an expression used to show that a decision has been made, that something has been completed, made impossible etc: He has said that we can't do it, so that's that.) işte o kadar, mesele kapanmıştır -
13 basta
-
14 так
1) нареч. ( таким образом) böyle; öyle; şöyle; böylece; öylece; şöyleceон (и́менно) так сказа́л — böyle söyledi
отве́чу так:... — şöyle cevap vereceğim...
так мы и сде́лал и / поступи́ли — öyle de yaptık
так (оно́) и произошло́ / случи́лось — nitekim öyle oldu
вот так он и око́нчил шко́лу — işte böylece okulu bitirdi
пиши́ так, что́бы бы́ло поня́тно — anlaşılacak tarzda yaz
он сел так, что́бы ви́деть нас — bizi görecek şekilde oturdu
хлеб так и оста́лся на поля́х — ekinler tarlada olduğu gibi kaldı
он э́то де́лал не так — bunu başka türlü yapardı
э́та кампа́ния зако́нчилась так же неожи́данно, как и начала́сь — bu kampanya başladığı gibi ani biçimde sona erdi
2) нареч. (до такой степени, настолько) o kadar, öylesine; böylesine; şöylesineго́род так измени́лся, что... — şehir öylesine değişmiş ki,...
раз уж ты так наста́иваешь,... — madem ki bu kadar ısrar ediyorsun...
он так похуде́л, что... — öyle zayıfladı ki,...
я так обра́довался! — bir sevindim ki!
я так соску́чился по тебе́! — seni bir göresim geldi ki sorma!
он так чита́ет Пу́шкина - заслу́шаешься! — bir Puşkin okuyuşu var ki, tadına doyulmaz!
она́ так испуга́лась, что... — öylesine / o kadar korktu ki,...
3) нареч., в соч.э́то тебе́ так не пройдёт! (будешь наказан) — senin yanına kalmaz bu!
4) нареч. ( без особого намерения) işteя про́сто так спроси́л — sordum işte...
5) союз (в таком случае, тогда) öyleyse, o haldeре́шил, так поезжа́й — karar verdinse git (öyleyse)
6) частица, разг. ( ничего особенного) hiç; şöyle böyleчто с тобо́й? - Так... — neyin var?- Hiç...
как карти́на? - Так, сре́дняя — filim nasıl? - Şöyle böyle olanlardan
7) частица demekтак ты его зна́ешь? — onu tanıyorsun ha?
так о чём я говори́л? — ne diyordum?
так вы придёте? — peki, gelir misiniz?
8) союз (но, да) amaя пое́хал бы, так де́нег нет — giderdim ama param yok
9) частица усил., в соч.а я так ду́маю, что он непра́в — bana sorsan haklı değil(dir) derim
вот э́то тра́ктор так тра́ктор! — traktör dediğin / dediğimiz böyle olur işle!
10) частица ( указывает на приблизительное количество) şöyle böyle, kadarлет так пять (уже́) бу́дет — şöyle böyle beş yıl var / oldu
11) частица (например, к примеру) söz gelişiтак, наприме́р — örneğin
••я и так уста́л — zaten yorgunum
раз / когда́ так — öyleyse
так бы и полете́л! — öyle geldi ki havalanıp uçayım!
вот так(-то), сыно́к! — işle böyle, evlat!
говорю́ ему́, что так и так (мол), что... — ona durum böyle böyle,... diyorum
он так себе́ челове́к — o şöyle böyle bir adam
так-то оно так, но... — см. оно
ра́зве не так? — öyle değil mi? yanlış mı?
мы так и́ли и́наче́ не оста́лись бы здесь — nasıl olsa burada kalmayacaktık
так как — çünkü,...dığından,...dığı için
-
15 so
so1. adv öyle, böyle, şöyle; (auf diese Weise) bu/o şekilde, bu/o tarzda; (damit, dadurch) böylece, böylelikle, bu sayede; (solch) bu gibi;so genannt … adı verilen;so groß wie … kadar/gibi büyük;so ein(e) böyle bir;so ist es! tam öyle!;so oder so öyle veya böyle;so sehr o kadar çok;so viel wie möglich olabildiğince çok;doppelt so so viel ( wie -nin) iki katı;so viel steht fest bu kadarı kesin;so weit (bis jetzt) bu ana kadar; (bis hier) buraya kadar;so weit sein hazır olmak;es ist so weit vakit tamam;so wenig wie möglich mümkün olduğu kadar ( oder olabildiğince) az;und so weiter ve saire;oder so etwas ya da öyle bir şey;oder so ya da buna benzer bir şey2. konj (deshalb, daher) bu yüzden, bunun için;so leid es mir tut maalesef amaach so! ha!, demek öyle!;(na) so was! -
16 da
da [da:]I adv\da draußen dışarıda;\da kommt er işte geliyor;\da, wo...... bulunan yerde;\da drüben şurada;\da oben/unten orada yukarıda/aşağıda;gehen sie \da herum oradan gidiniz;\da ist/sind... orada... var;gibst du mir bitte mal das Buch? — \da! kitabı lütfen bana bir verir misin? — işte!2) ( zeitlich)es ist zwei Jahre her, \da haben sie die Kirche restauriert kiliseyi restore edeli iki yıl oldu;als ich das machte, \da war ich noch ein Kind bunu yaptığımda henüz bir çocuktum;\da fällt mir gerade ein, ... aklıma gelmişken...;von \da an ondan sonra3) ( in diesem Falle) bu durumda;\da haben Sie aber nicht Recht ama bunda haklı değilsiniz;und \da wagst du es noch zu kommen? ve bu durumda gelmeyi göze alıyor musun?;\da kannst du lange warten! ( fam) bekle yârin köşesini!, daha çok beklersin!4) ( vorhanden)\da sein olmak; ( vorrätig) bulunmak;es ist niemand \da burada kimse yok;ich bin gleich wieder \da hemen geri geliyorum;war Thomas gestern \da Thomas dün burada mıydı?;ist noch Milch \da? (biraz) daha süt var mı?;das stellt alles \da Gewesene in den Schatten bu, şimdiye kadar gelmiş geçmiş her şeyi gölgede bırakır;\da ist er işte orada5) ( zur Verfügung)\da sein für jdn birisi için hazır bulunmak;er ist immer für mich \da onun benim için her zaman vakti varII konj1) ( weil) çünkü, -diği için;es geht nicht, \da die Zeit nicht reicht olmaz, çünkü vakit yetmez, vakit yetmediği için olmaz, vakit yetmediğine göre olmazsehnsüchtig erwartet er die Stunde, \da sie bei ihm sein wird yanında olacağı saati hasretle [o dört gözle] bekliyor -
17 что
I мест. - чего́, чему́, чем, о чём1) вопр. neчто с тобо́й? — neyin / nen var?
что у вас с рука́ми? — ellerinizin hali ne?
что с ним происхо́дит? — ne oluyor ona?
в чём де́ло? — ne var? ne oldu?
что тут смешно́го? — bunda gülünecek ne var?
в чём причи́на неуда́чи? — başarısızlığın nedeni nedir?
что тебе́ (в нём / в ней) понра́вилось? — nesini beğendin?
в чём его́ обвини́ли? — ne yapmakla suçlandı?
за что его́ уво́лили? — neden dolayı azledildi?
2) относ. şuсде́лайте вот что:... — şunu yapın:...
вот что я тебе́ скажу́:... — sana diyeceğim şu:...
что ни де́лай, на него́ не угоди́шь — her ne yapsan ona yaranamazsın
что ни говори́,... — sen ne dersen de,...
3) → сказ. nasılчто больно́й? — hasta nasıl?
что пого́да? - По́ртится — hava nasıl? - Bozuyor
4) вопр., → нареч. ( почему) ne, neye, niye, niçinчто / чего́ ты торо́пишься? — ne acele ediyorsun?
чего́ ты ждёшь / ме́длишь? — ne duruyorsun?
а чего́ его́ ждать? — ne var onu bekleyecek?
и чего́ я его́ не послу́шал? — ne dedim de onu dinlemedim?
что ж ты тогда́ не сообщи́л? — öyle de niye haber vermedin?
что он так кричи́т? — neden böyle bağırıyor?
чего́ ты ле́зешь / вме́шиваешься? — sen ne karışıyorsun?
спроси́, чего́ она́ пла́чет? — neye ağlıyor, bir sor
5) вопр., относ., разг. ( сколько) ne, kaçво что э́то обойдётся? — kaça çıkar (bu)?
что возьмёшь за па́ру? — çiftine ne istiyorsun?
что сто́ят все его́ обеща́ния?! — vaitlerinin tümü kaç para eder ki?!
что бы́ло сил — olanca / var gücü ile
что то́лку / про́ку? — neye yarar?
6) относ. ( который)...dakiдом, что стои́т на углу́ — köşe başındaki ev / apartman
7) неопр., разг. ( что-нибудь) bir şeyчуть что - сра́зу сообщи́ — bir şey olursa derhal haber ver
е́сли что зна́ешь - говори́ — bir bildiğin varsa söyle
8) ( очень многое) nelerчего́ там то́лько нет! — orada neler yok neler! orada yok yok!
чего́ он то́лько не наговори́л! — söylemedik lakırdı bırakmadı
чего́ они́ то́лько не де́лали ра́ди э́того! — bunun için neler yapmazlardı ki!
что наро́ду-то на пло́щади! — meydan mahşer gibi! meydan kalabalık mı kalabalık!
9) относ. neрасска́зывай то, что ви́дел — ne gördüysen onu anlat
всё то, что сде́лано... — yapılanların tümü...
всё то, что им напи́сано... — onun yazdıklarının tümü...
пе́рвое, что прихо́дит на ум,... — ilk akla gelen,...
пе́рвое, что броса́ется в глаза́,... — ilk göze çarpan şey...
он сде́лал всё, что мог — yapabileceğini yaptı, elinden ne geldiyse yaptı
здесь есть всё, что ну́жно — ne lazımsa burada hepsi var
он трудолюби́в, чего́ нельзя́ сказа́ть о его́ бра́те — kendisi çalışkandır, kardeşi için ise aynı şey söylenemez
бери́ что хо́чешь — istediğini al, ne istiyorsan onu al
с ним произошло́ то, чего́ он бо́льше всего́ опаса́лся — en çok korktuğu başına geldi
э́то все, что я могу́ сказа́ть — söyleyeceklerim bundan ibaret
и что са́мое ва́жное,... — en önemlisi de,...
и что ещё ху́же,... — daha da kötüsü,...
10) вопр. ( при переспросе) efendim?что ты?, что вы? — efendim?
••э́то ты писа́л? - Да, а что? — sen mi yazdın bunları? - Evet, ne olmuş?
а что, ра́зве непра́вильно? — ne olmuş, yanlış mı?
на что тебе́ э́ти де́ньги? — ne yapacaksın bu parayı?
а адвока́т-то на что? — avukat ne güne duruyor?
уж на что он терпели́в, и то не вы́держал — her ne kadar sabırlıysa da dayanamadı
остава́ться здесь не́ к чему — burada kalmakta bir mana yok, burada kalmaya gerek yok
ни за что не прощу́! — asla affetmeyeceğim!
ни за что на све́те — dünyada
поги́бнуть ни за́ что ни про́ что — güme gitmek
э́то совсе́м ни к чему́ — buna hiç gerek yok
верну́ться ни с чем — eli boş dönmek
при чём тут маши́на? — arabanın bununla ne ilgisi var?
что поде́лаешь / де́лать,... — ne yaparsın,...
что э́то за стано́к? — bu ne tezgahı?
что э́то за стано́к? — bu ne biçim tezgah (böyle)?
ну что ты за челове́к?! — sen ne adamsın be!
ты до́ктор, что ли? — sen doktor musun, nesin?
да что ты?! что ты говори́шь?! — yok canım? deme!
пойти́ (мне) в кино́, что ли? — sinemaya mı gitsem (ne etsem?)
II союзс чего́ бы э́то? — sebebi ne ola ki?
1) kiя хочу́ сказа́ть, что... — şunu söylemek isterim ki,...
изве́стие о том, что он прие́хал — (onun) geldiği haberi
ду́маю, что он вернётся — döner sanırım
я так уста́л, что... — o kadar yoruldum ki,...
река́ така́я широ́кая, что... — nehir o kadar geniştir ki,...
тот факт / то обстоя́тельство, что рабо́та завершена... — işin tamamlanmış olması...
2) kiчто ни день, то дождь — gün geçmez ki yağmur yağmasın
что ни уви́дит, про́сит — her ne görse ister
у него́ что ни удар, то ве́рный гол — bir şut çekti mi sağlam gol
3) уст. ( словно) gibiлёгкий, что пёрышко — tüy gibi hafif
4) (ли... ли) ha... ha...;... olsun,... olsunчто так, что э́так- всё равно́ — ha öyle ha böyle, ikisi de bir
что до́ма, что на рабо́те... — evde olsun, işte olsun...
-
18 -то
в соч.да, э́то не так-то про́сто — bu, o kadar da kolay değil
э́того-то он и боя́лся — korktuğu da buydu zaten
поня́ть-то я по́нял, но... — anlamasına anladım amma...
че́стный-то он че́стный, но... — namusuna namusludur amma...
ве́рно-то оно ве́рно, то́лько... — doğru olmaya doğru, fakat...
кто, э́то я-то ма́ло рабо́таю?! — Kim? Ben mi az çalışıyorum?!
ничего́-то ты не по́нял! — hiç ama hiç bir şey anlamamışsın!
не так-то легко́ примири́ть э́ти то́чки зре́ния — bu bakış açıları kolay kolay uzlaştırılamaz
где-то он сейча́с? — oğlan kim bilir nerelerde?
а та́к-то он о́чень до́брый (челове́к) — yoksa çok iyi kalpli insandır
стрело́к-то он хоро́ший, да... — nişancılığına gayet nişancı, yalnız...
бога́тая-то страна́ бога́тая, то́лько / да... — ülke zenginliğine zengin, amma...
мы-то ещё что,... — biz yine neyse ne,...
в э́том-то и де́ло — iş onda işte
вот та́к-то! — işte böyle!
таки́е-то и таки́е-то (ли́ца) — şu şu kimseler
-
19 içeri
1. - yi1) вну́тренностьodanın içerisi sıcak — в ко́мнате жа́рко
odanın içerisi bu kadar adam almaz — ко́мната не вмести́т сто́лько люде́й
içeri bırakmak / sokmak — впуска́ть
içeri(ye) girmek — войти́
2) разг. се́рдце, душа́3) прост. тюрьма́içeriye atmak / almak / tıkmak — посади́ть в тюрьму́
2. - yiiçeriye düşmek — угоди́ть за решётку
вну́тренний3. - yiiçeri odadan sesler geliyor — из да́льней ко́мнаты слы́шатся голоса́
içeride — внутри́
içeriden — изнутри́
••- bu işte bir milyar lira içeri girdim
- içeride olmak -
20 yetişmek
догна́ть доста́ть достига́ть поспе́ть* * *-e1) догоня́ть; успева́ть; подоспева́ть; приходи́ть во́времяbu trene yetişmeyiz — на э́тот по́езд мы не успева́ем
size yetişemem — мне за ва́ми не угна́ться
2) заверша́ть, успева́ть (к сроку что-л. сделать)bu kostüm yarına yetişmeli — э́тот костю́м до́лжен быть гото́в к за́втрашнему дню
3) дотя́гиваться, достава́тьben o dala yetişemem — я не могу́ доста́ть до той ве́тки
bu ip kuyunun dibine yetişmez — э́та верёвка не доста́нет до дна коло́дца
4) справля́ться, оси́ливать (работу и т. п.)ben bu kadar işe yetişemem — я не могу́ спра́виться с таки́м коли́чеством рабо́ты
5) хвата́ть, быть доста́точнымbu para yetişir — э́тих де́нег хва́тит
6) успе́ть уви́деть; заста́тьben dedeme yetiştim, torunlarıma da — я успе́л уви́деть и де́душку и мои́х вну́ков
bol zamanına yetişti — он заста́л лу́чшие времена́
7) произраста́ть; разводи́ться, расти́dağ eteklerinde yetişen bağlar — виногра́дники, расту́щие на го́рных скло́нах
Türkiye'de başlıca ne yetişir? — что, в основно́м, произраста́ет в Ту́рции?
8) спеши́тьimdada yetişmek — поспеши́ть на по́мощь
9) получа́ть образова́ние, обуча́тьсяişte bu kadronun içinde yetişecektim ben — я и до́лжен был обуча́ться среди́ э́тих специали́стов
10) вы́расти, стать взро́слым / совершенноле́тним••- yetiş!- yetişin!
- 1
- 2
См. также в других словарях:
VESSELÂM — İşte o kadar, artık bitti, bundan sonra selâm. (Bak: Selâm … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TERCEME — (Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.( Elhamdülillah bir Cümle i Kur aniyyedir. Bunun en kısa mânası, ilm i Nahiv ve Beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur: $Yâni: Ne kadar hamd ve … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
çocuk — is., ğu 1) Küçük yaştaki oğlan veya kız Çocuğun bir sütninesi vardı. R. H. Karay 2) Soy bakımından oğul veya kız, evlat Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış. B. R. Eyuboğlu 3) Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vesselam — ünl., Ar. vesselām İşte o kadar, son söz şudur anlamlarında kullanılan bir söz İşsizlik kötü şey vesselam! O. V. Kanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
al (veya alın) — işte Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
Ajda Pekkan — (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Diskografie 2.1 Alben 2.2 … Deutsch Wikipedia
Pekkan — Ajda Pekkan (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Jugend 2 Anfänge 3 Diskografie 3.1 Alben … Deutsch Wikipedia
parmak — is., ğı, anat. 1) İnsanda ve bazı hayvanlarda ellerin ve ayakların son bölümünü oluşturan, boğumlu, oynak, uzunca organların her biri Uzun, sinirli parmakları locanın kenarında uzanmış, boksörün kulağını koparıyordu. R. N. Güntekin 2) sf. Eni bu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Mustafa Sandal — Birth name Mustafa Sandal Born January 11, 1970 (1970 01 11) (age 41) Origin Istanbul, Turkey Genres … Wikipedia
sórta — e ž (ọ̑) navadno s prilastkom 1. kulturne rastline iste vrste, ki se v določenih lastnostih razlikujejo od drugih kulturnih rastlin iste vrste, zvrst: ta sorta pšenice se je izrodila; uvajati, vzgajati nove sorte; krompirjeve sorte; sorte… … Slovar slovenskega knjižnega jezika
Mehmet Akif Ersoy — Nom de naissance Mehmet Ragif Naissance 20 décembre 1873 İstanbul, Empire ottoman Décès 27 décembre 1936 (à 63 ans) İstanbul, Turquie Nationalité … Wikipédia en Français